Doğduğum köyün doğusuna doğru bakınca Toroslar ucu bucağı olmayan bir duvar gibi yükselirdi. İç Anadolu bozkırlarının bitip tükendiği yerle Akdenizin arasına çekilmiş taştan bir perdeyi andırırdı. Her sabah iğde ağaçlarının gölgesinde Toroslardan doğacak olan güneşi selamlamaya çıkardım. Tandırlarda yapılmış taze yufka kokusu tezek kokularına karışırken eşeğin üstünde başında kasketi eğilmiş ağzında birinci sigarasıyla emmiler gelir geçerdi. Heybelerinde yeni biçilmiş otlar yanlarında kürekler öylece gelip geçerlerdi. Köyün ortasından bir ark köpürerek başını taştan taşa vurarak akıp giderdi.
Toros dağlarının eteklerine navruz çiğdem toplamaya sakız kanatmaya dağ çayı biçmeye giderdik. Dağ kendi çocuklarını birer emlik kuzu gibi her zaman bağrına basardı.
Dağ kuzuların koyunların yaylım alanı Türkmen yörük obalarının bin yıllık yaylasıydı. Yaylalara kara çadırlar kurulur koyunlar sağılır akşamları ay ışığında eski hikayeler masallar anlatılırdı. Hayat durgun bir ırmak gibi saf temiz ve kaygısız akardı.
Toroslar gün içinde bir arslanın kükreyen heykeli gibi dururken akşamları ağzından alev saçan kızıl bir ejderi andırırdı. Bizim dağın adı Aladağdı ve her akşam adını aldığı üzere bir yangın yerini andırırdı. İstanbul'da yaşadığım dönemde akşam üstleri Kabataş'tan Üsküdar'a doğru baktığımda ortaya çıkan ışık tufanında hep Toros dağlarının bu kızıl ışıklarını düşünürdüm.
Sıcak geçen ramazan aylarında dağdan kar getirirler üstüne pekmez döküp yerlerdi. Dağ rüzgarların annesi yağmurların beşiğiydi. Kesilmiş ağaçların ardından keven çiçekleriyle dökerdi gözyaşlarını.
Esasında bir dağ çocuğu hiçbir zaman kendini düz ovalarda güvende hissetmez her zaman bir dağ arayışını kalbinde taşır. Dağ onun kalbinin sigortası ruhunun şifa ülkesidir. Bundan olsa gerek nereye gidersem gideyim içimde solmayan ve tükenmeyen bir dağ özlemi vardır.
Şimdi herşeyin buharlaştığı suratların birer kartondan kukla gibi yırtıldığı günlerden geçiyoruz. Eskiye ait olan birçok şeyin ne hatırası ne tadı ne tuzu kaldı. Artık insanlar yozlaştılar ve büyük bir kimlik krizinin içine düştüler. Ne yazık ki bu yıkımdan bizim diyarlar ve bizim dediğimiz insanlarda kurtulamadı.
Fakat tüm bu yaşananlara rağmen benim için anlamını kaybetmeyen ve her zaman bir bayrak gibi kalbimin burçlarında dalgalanan yine dağlar olmuştur. Toros dağları içimde köpüren bir ümit pınarı gecemde yanan bir ışık gibidir. Şunu çok iyi bilirimki hiçbir zaman bu dağlar insana ihanet etmez. İnsan hep kendine ihanet eder.