Ayrılık günü gelip çattığında
Sallanan mendillerin beyazlığında kalacak anılar
Rüzgârda savrulan bir yaprak misali
Koptuğun her dala kırılacaksın
Rüzgârda savrulan bir yaprak misali
Koptuğun her dala kırılacaksın
Sebebini yitirmiş aşk kalbini de yitirecek
Gece gözbebeklerini biraz daha büyütecek
Özlemek kimliksiz bir ceset gibi atılacak kenara
Günü gelince her şey bir bir tükenecek
Şehirden gün batarken ayrılacaksın
Ufuklara son bir kere daha bakacaksın
Elma ağaçlarının hüznü düşecek gölgene
Kimseler görmeden sessizce ağlayacaksın
Bir mezar taşı gibi omzunda taşınacak anılar
Kalbin orduların savaştığı bir meydana dönecek
Gittiğin her yere yorgunluğunu da götüreceksin
Gidişine bir ağıt olacak akan nehirler
Sisli bir denizi andıran yüzünde
Okunmamış bir mektup gibi duracak pişmanlıklar
Gözlerin okyanus dipleri gibi koyulaşacak
Başın gövdenin üstünde bir emanet gibi duracak
İçinde çöreklenmiş bir yılan gibi sukutla
Kendi ayaklarına hep çelme takıp duracaksın
Ümidin şemsiyesi hayalin yağmurunda kapanacak
Kırılgan bir gölgeye sığınıp yürüyeceksin
Sen iki kişilik bir masalın tek kişilik tiyatrosunda
Kaybetmeye mahkûm bir âşık rolünde oynayacaksın
Her seferinde yalnızlığın kerpiçten evleri bir bir yıkılıp
Hüznün çamurdan duvarları göçecek üstüne