Birlikte birkaç sene öncesine kadar Hamle gazetesinin köşesini paylaşıyorduk. Kendisini uzaktan takip ediyor yazılarını okuyordum. Birgün bir telefon geldi. Ben Durmuş Göktekin Gelibolu'da oturuyorum. Kitreliliyim dedi. O dönemde yazmış olduğum bir yazıdan dolayı tebrik etmek için aradığını söyledi. Bu telefon görüşmesinden sonra birkaç defa daha görüştük. Beni Gelibolu'ya beklediğini misafir etmek istediğini söyledi. Bende kendisine Niğde'ye geldiğinde misafir edebileceğimi söyledim.
Bir süre sonra gazetede yazıları çıkmaz oldu. Sonra telefonuna ulaşamadım. Vefatını ise Kitreli'nin facebook adresinden öğrendim. Fikir çilesi olan düşünen ve eser veren değerli bir kalemdi. Solmayan ve eskimeyen değerleri yazıyor milli ve manevi değerlerimizi el üstünde tutuyordu. Son dönemde yazdığı yazıların toplanıp kitaplaştırılabileceğini düşünüyorum.
Bugün telefon rehberini karıştırırken rahmetli büyüğümüzün ismini silip silmeme konusunda kararsız kaldım. Daha sonra aynı konuyla ilgili rahmetlinin 2011 yılında yazdığı eski bir yazısını gördüm. Durmuş Göktekin amcamızı bu vesile ile anıyor ve bu yazısını buraya alıntılıyorum.
"KUMSALA YAZILAN YAZILAR GİBİYİZ.
İnsanın ömrü kısa, emelleri çok uzun. Kumsala yazılan yazılar gibiyiz!..Uzun emellerimizin peşinde koşarken adımızın kumsala yazıldığını unutuyoruz. Geleceğini kesin bildiğimiz halde hiç gelmeyeceğini zannettiğimiz bir rüzgarın önünde silinip gidiyoruz. Bir başka yerde kum tepeciklerinin altında kalıyoruz. Bugün var, yarın yokuz! Yaşayanlar sırada, hangisi hangisinin ardından silinecek bilmiyoruz. Kimi vakitli, kimi vakitsiz, ansızın, bir rüzgar silip süpürecek.
Bilgisayar ve telefonumda kayıtlı isimlere bakıyorum. Ölen sevgililer, dostlar, tanıdıklar… İsimleri kayıtta kalmış. Soruyorum “ bu ölmüş, sileyim mi” diye. İşaret parmağımın ucunda bir ömür… Durmuş, bir tuş uzaklığında. Bilgisayarda sil komutuna elim varmıyor. Silmek zulüm geliyor bana. MSN’in isim dolu. Bazısı ölü, bazısı yaşıyor. Yaşayanlar da kuyrukta bekliyor. Silmeye gönlümün razı olmadığı pek çok isim var. Yaşayanlarla birlikte duruyor orada. Kim bilir, yaşayanların hangisi hangisini bekliyor sırada. “Ha şimdi, ha sonra” Kimi vakitli, kimi vakitsiz. Veya apansız, anında. Ölenleri, bilgisayarımdan silsem de hafızamdan silemiyorum. Ölüp de hafızamdan silinmemiş dostlarım, ölmeden silinenlerden daha çok yaşıyor. Bilgisayarlar, telefonlar hafızamızın dışa yansımasını gösteriyor.
Hafızamızdaki kayıtlar, ahirette açılacak hayatımız ortaya çıkacak. Büyük mahkemede işlem görecek.
Ben çok merak ediyorum; şu bilgisayardan, telefondan sildiklerimiz nereye gidiyor? Onca isim, onca mesaj, onca numara ve yazılar. Sanal alemin görünmez elektronik dalgalarına binip, hangi bilinmezin arkasında bekliyor. Kalpleri hoplatan yazılar, hard diskte saklanan sevgiler, sevgililer, silinince ne oluyor? Bunları siz de merak ettiniz mi hiç? Uzay boşluğunda mı kalıyor? nerede muhafaza ediliyor? Bizim vücudumuz toprak olurken manevi özelliklerimiz nerede nasıl bekletiliyor?
Dünya kaydından silinenler, bir müddet yaşayanların hafızalarında yaşasa da unutuluyor. Bir unutmayan var ki O da şu fani alemden alıp, baki aleme götürendir. İnsan unutma özelliğinde yaratılmış.
Yalan dünya gelir geçer,
Günler bir gün hayal olur.
Toprak bizi alıp içer,
Unutulur, unutulur!
Herkes unutsa O, unutmuyor! Unutmadığını gönderdiği kitabında buyuruyor. İnşa eden sonra bozan, bozduklarını tekrar inşa etmek için bekleten ve muhafaza eden, evirip çeviren, istediği şekilde muamele edecek olan yine O’dur! Çünkü mülkün sahibidir O. Her şeyin yalan olduğunu, dünyanın bir rüyaya benzediğini en iyi şekilde ölüm anlatıyor. İnsanlık bu gerçeği anlatmakta aciz kalmış ve anlatamamış.
O, bizi unutmuyor. Ya biz… kimi unutmayacağız?.."
Durmuş Göktekin
Son olarak rahmetli amcamıza Yüce Allah'tan rahmet diliyor kendisini saygıyla anıyorum.